ANA SAYFA
İmam Azam Ebu Hanife Hazretleri


İmam Azam Efendimizin Asıl adı Numan b. Sabit’tir. Hicri 80, Miladi 699 senesinde Kûfe’de doğup, Hicri 150 senesinde Bağdat’ta şehit edilmiştir. Küçük yaşta Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş ve Arapçanın o zaman tasnif edilmekte olan sarf, nahv, şiir ve edebiyatını öğrenmiştir. Gençliğinin ilk yıllarında ashab-ı kiramdan Enes bin Malik, Abdullah bin Ebi Evfa, Vasile bin Eska, Sehl bin Saide ve Ebu’t-Tufeyl Amir bin Vasile ile görüşmüş ve bunlardan hadis dinlemiştir.

İmam Âzam Ebû Hanife, Kûfe şehri camisinde ders verirken bin talebesi her dersinde hazır bulunurdu. Bunlardan kırk tanesi müctehid idi. Bir meseleye cevap bulunca, bunu talebelerine bildirirdi. Birlikte incelerler, Kur’an-ı Kerim'e, hadis-i şerife ve ashab-ı kiram'ın sözlerine uygun olduğunda söz birliği olursa, sevincinden "Elhamdülillah, vallahu ekber" derdi. Derste bulunanların hepsi de, böyle söylerdi. Bundan sonra "Bunu yazınız." buyururdu.

İmam Azam Hazretlerinin ders halkasında çözülen fiili ve nazari fıkhî meselelerin sayısı beş yüz bini aşmıştır. Her bir mesele bir sahife tutsa, beş yüz bin sahife eder. Bunun içinde bir sahife tutmayan az çıkar, iki üç sahife tutanlar ise çoktur.

Acaba şimdiki mezhepsizlere, değil beş yüz bin meseleye fetva verme, sadece beş yüz bin mevzuyu açıklama da, “Mevzuyu say, yaz ve ezberle” desek; saymalarına, yazmalarına ve ezberlemelerine imkân var mıdır? Hatta beş yüz bin sahifeyi okumaları mümkün müdür?

Hâlbuki İmam Azam Hazretlerinin ictihad yaptığı meseleler içinde, fıkıh ilminin anlaşılmasına yarayan sarf, nahiv ve fen ilimlerine ait öyle ince meseleler vardır ki, onların meydana çıkarılması ve çözülmesinde Arap dilinin ve cebir ilminin mütehassısları dahi aciz kalmışlar, İmam Azam karşısında hayranlıklarını ifade etmişlerdir. Çözülen bu fıkhî meseleler cinslerine göre kısımlara, kısımlar da çeşitlerine göre bab ve fasıllara ayrılmıştır. Başta taharet bahsiyle ibadetler, münâkehat (nikâhla ilgili bahisler), muamelat, hudud (had cezaları), ukûbat (kısas ve şahsi cezalar), sulh, cihad, devletler hukuku ve ferâiz (miras hukuku) olmak üzere sıralanarak fıkıh düzenlenmiştir. Böylece İmam Azam, fıkıh ilmini ilk defa kollara ayırıp her branşın bilgilerini ayrı ayrı toplamış, usuller koymuş, feraiz (farzlar) ve şurut (şartlar) kitapları yazmıştır.

İmam Azam’ı Hazretlerini bazı başlıklar altında, az da olsa şöyle tanıyabiliriz:

İmam Azam Hazretleri hakkındaki hadis-i şerif

Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

“İman, zühre yıldızına da gitse, Faris oğullarından biri onu alıp getirir.” (Buhari ve Müslim)

Şafiî mezhebi âlimlerinden İmam Süyûti der ki: “Bu hadisin, İmam Azam'ı gösterdiği söz birliği ile bildirilmiştir.”

İmam Azam Hazretlerinin Edebi

İmam Azam Hazretleri son derece edep sahibi bir şahsiyet idi. Âdeta edebin zirvesindeydi. Az söyler ve çok düşünürdü. "Ömrümde bir kere güldüm. Ona da pişmanım." demiştir. Edebinden dolayı, hocası Hammad Hazretlerinin evi tarafına bir defa dahi ayaklarını uzatmamıştır. Hâlbuki kendi evi ile hocasının evi arasında tam yedi sokak vardı…

Âlimler, O’nun edebi hakkında şöyle derler:

Hasan b. İsmail, babasından şunları rivayet etmektedir:

“Bir gün Harun Reşid’in yanında oturuyordum ki, o esnada yanımıza Ebu Yusuf girdi. Harun ona dedi ki:

‘Ebu Hanife’nin özelliklerinden bize bahset.’ Ebu Yusuf:

‘Allah’a yemin olsun ki, haramlardan kaçınmada çok titizdi. Dünyaya önem veren insanlarla oturup kalkmazdı. Çoğu zaman susmayı tercih ederdi. Devamlı tefekkür ederdi. Ağzından malayani laflar çıkmaz, boş konuşmazdı. Soru sorulduğunda cevabı biliyorsa o anda verirdi. Ey Müminlerin Emiri! Ben onu hep kendini ve dinini koruyan, insanlar yerine kendi nefsinin tezkiyesiyle meşgul olan biri olarak bildim. Herkes hakkında hayırdan başka bir şey konuşmazdı.’ Harun Reşid:

‘Bu, salihlerin ahlakıdır.’ diye karşılık verdi.”

İmam Rabbani Hazretleri buyurur ki:

“İmam Azam, abdestin edeplerinden bir edebi terk ettiği için kırk senelik namazını kaza etmiştir.”

İmam Azam Hazretlerinin Takvası

İmam Azam Hazretleri takvada da emsalsizdir. Ortaklarından birinin, çok miktarda bir malı, İslamiyet’e uygun olmayarak sattığını anlayınca, o maldan kazanılan doksan bin akçenin tamamını fakirlere dağıtıp, on parasını dahi kabul etmemiştir.

Herhalde, Hazret’in hayatındaki şu kesit, onun takvasını anlamakta bizlere yardımcı olacaktır: Kûfe şehrinin köylerini haydutlar basıp koyunları kaçırmışlardı. Bu çalınan koyunlar şehirde kesilip halka satılabilir düşüncesi ile o günden beri tam yedi sene kesilmiş koyun eti alıp yemedi. Çünkü bir koyunun, en çok yedi yıl yaşayacağını öğrenmişti. İşte haramdan bu derece korkar ve her hareketinde takvayı böyle gözetirdi.

Hazret’in takvası hakkında büyükler şöyle demiştir:

İmam Abdullah b. el-Mübarek, İmam Azam Hazretlerin takvasını şöyle anlatır: “Ebu Hanife’den daha çok Allah’tan korkan birisini görmedim.”

Abdurrezzak b. Hemmam:

“Ebu Hanife’ye her rastladığımda, gözlerinde ve yanaklarında ağlama izlerini görürdüm.”

Hafs b. Abdurrrahman:

“Ben, takva sahibi, zahit, fakih ve âlimlerden çeşitli insanlarla birlikte oldum. Ama İmam Azam gibi bütün özellikleri kendisinde toplayan hiç kimseyi görmedim.”

Ahmed b. Hanbel:

“O, âlim, zahit ve takva ehlidir. Hiç kimsenin sahip olamayacağı maddi imkânlarına karşılık, yine de ahiret yurdunu tercih edenlerdendir.”

İmam Kuşeyri, risalesinin takva bahsinde şunları söyler:

“Ebu Hanife, alacaklısının ağacının gölgesinde oturmaz ve şöyle derdi: ‘Her verilen borç, beraberinde bir menfaat getiriyorsa, o faizdir.’”

Hafas:

“Otuz sene Ebu Hanife’nin sohbetinde bulundum. Aleni yapmadığı bir şeyi, gizli de yaptığını görmedim. Şüphelendiği bir şey, malının hepsi bile olsa yanında saklamaz, elinden çıkarırdı.”

İmam Azam Hazretlerinin Hafızası

İmam Azam Hazretleri eşsiz bir hafızaya sahipti. Okuduğunu ve işittiğini asla unutmazdı. O’nun bu özelliğini Yezid bin Harun şöyle dile getirir:

“Ebu Hanife muttaki, temiz, zahit, verâ sahibi, doğru sözlü ve devrinde en güçlü hafızaya sahip olan âlim idi.”

“Bin âlimden ders aldım. Bunların arasında Ebû Hanife gibi verâ sahibi olanını ve aklı onun aklı kadar çok olanını görmedim.”

İmam Azam Hazretlerinin İbadeti

İmam Azam Hazretleri, her gün sabah namazını camide kılar ve öğleye kadar sorulara cevap verirdi. Öğle namazından sonra yatsıya kadar talebeye ilim öğretirdi. Yatsıdan sonra evine gelip biraz dinlenir ve sonra tekrar camiye giderek sabah namazına kadar ibadet ederdi.

Bazen de yalnız bir azap veya rahmet ayetini namazda veya namaz dışında tekrar tekrar okuyup, hıçkıra hıçkıra ağlar ve sızlardı. İşitenler haline acırdı.

Bazı din konularında, talebeleri ile münazara ve konuşma yapardı. Bir gece, yatsı namazını cemaatle kılıp çıkarken, bir ayağı kapının dışında, bir ayağı mescidde iken, bir konu üzerine talebesi Züfer ile sabah ezanına kadar konuşup, ikinci ayağını dışarı çıkarmadan sabah namazını kılmak için, tekrar mescide girmiştir.

İmam Azam Hazretleri, kırk sene yatsı namazının abdesti ile sabah namazını kıldı. Elli dört defa hac yaptı. Son haccında, Kâbe-i Muazzama içine girip, burada iki rekât namaz kıldı.

Âlimler, İmam Azam’ın ibadetteki gayretini şöyle anlatırlar:

Hasan b. Muhammed:


“Ebu Hanife’ye bakan kişi, ibadete olan düşkünlüğünden, zayıflayan vücudu ve sararan yüzünden ötürü O’na acırdı.”

İmam Şa’rani, “et-Tabakatü’l-Kübra” isimli kitabında İmam Azam’a da yer verir ve O’nun insanların en âbidi olduğundan bahseder. Namaz kılarken çok ayakta kaldığından dolayı ona “direk”(veted) adı verildiğini, yatsı namazının abdestiyle kırk sene sabah namazını kıldığını, namazda ağlama sesinin duyulduğunu, hatta komşularının iniltilerinden dolayı ona acıdığını anlatır.”

İmam Münavi:

“İmam Azam zahitlerin en âbidi, kulların en zahidi idi. Bütün geceyi namazla, ağlamayla, yakarmayla ve duayla ihya ederdi.”

İmam İbn Abidin, “Durrü’l-Muhtar”ın haşiyesinde söyle der:

“O, tasavvuf meydanın kahramanıdır. Çünkü tasavvuf ilminin temeli; bilmek, amel etmek ve nefsi temizlemekten ibarettir. Selefin bütünü, O’nu bu özelliğiyle vasfetmiştir.”

Ebu Ahvas:

“Eğer kendisine üç güne kadar öleceği bildirilse, yapmakta olduğu amelden ve ibadetten daha fazlasını yapması imkânsızdı; çünkü her zaman yapılabilecek ibadetin çoğunu yapardı.”

İmam Azam Hazretlerinin İlmi

İmam Azam Hazretlerinin yazdığı kitaplar akıllara durgunluk verecek kadar çoktur. Yazdığı kitapların sayfalarının toplamı, Hazretin ömrüne bölündüğünde, ömrünün her gününe on yedi sayfa düşmektedir. İmam Azam'ın elli dört sefer hacca gitmesi, yatsı namazının abdesti ile sabah namazını kırk sene kılması, on yedi sene hadis toplaması; Müslümanlara geceli gündüzlü vaaz etmesi, kurduğu mezhebin her mevzusuna ayetle, hadisle, icma-i ümmetle, kıyası fukaha ile delil getirmesi; mevzularda uzun boylu tartışılması, geceleri de sabaha kadar namaz kılması ve Kur’an okuması,.. hepsi hesap edilir ve çocukluğu da çıkarılırsa, ömrünün pek az bir zamanı kitap yazmaya kalıyor. Kalan kitap yazma zamanının her saatine iki kitap düşüyor.

İmam Azam Hazretlerinin Cesareti ve Tevekkülü

İmam Azamın oğlu Hammad’dan şöyle nakledilmiştir:

“Bir gün babam mescidde otururken büyükçe bir yılan çatıdan babamın kucağına düştü. Babamda ufak bir korku alameti görülmedi. Hatta dizlerini bile açmadı ve Tevbe suresindeki, ‘De ki, bize Allah’ın yazdığından başka bir şey asla isabet etmez.’ mealindeki ayeti okuyup, sol eliyle yılanı alıp atıverdi.”

İmam Azam Hazretlerinin Hikmetli Sözlerinden Bazıları

“Bir kişi direk gibi durarak çok ibadet eder de midesine giren şeyin helâl mi, haram mı olduğuna bakmazsa, onun ibadeti kabul görmez.”

“Ben insanlarla elli sene oturup kalktım. Hiç birinin beni kusurumdan dolayı affettiğini, karşılıklı gidip-gelmeyi aksattığımda bana geleni; ayıbımı ve kusurumu örten kimseyi ve bana kızdığında ne yapacağından emin olduğum kimseyi görmedim. O zaman böyleleriyle muhatap olmak büyük ahmaklıktır.”

“Kişi ilmi elde etmeden makam ve riyaset peşine düşerse, o şekilde kaldığı müddetçe kendisini zilletten kurtaramaz.”

“Ben günahları, insanı perişan eden ve zillete sürükleyen unsurlar olarak gördüm. Bu yüzden onları güzel bir davranış biçimi olsun diye terk ettim. Bu davranış biçimi, benim dinim ve diyanetim oldu.”

"Elinden geldiği kadar insanlara sevgi göster. Herkese selam ver, isterse aşağı kimseler olsun. Başkalarıyla bir mecliste toplanır, aranızda bazı meseleler münakaşa edilirse ve senin bildiğine muhalif bir şey söylenirse, sen onlara muhalefet etme. Şayet sana sorarlarsa, onlara bildiğin gibi haber ver. Sonra da, ‘Bu hususta şöyle şöyle başka kaviller de vardır, delili de şudur.’ diyerek kendi bildiğini söyle, böylelikle seni dinlerler ve senin ilminden dereceni anlarlar.”

“Denemedikçe kimsenin dostluğuna güvenme. Alçak ve hasis olan kimseyle dost olma. Güzel ahlaklı geniş yürekli ve derya gönüllü ol. Elbisen temiz ve yeni olsun. Binek atın iyi olsun. Güzel kokular kullan. Yemek yedirmekte cömert ol ve herkesi doyur. Bir fitne fesat duydun mu, onu ıslah için koş. Seni ziyaret edenleri de, etmeyenleri de sen ziyaret et. Sana ister iyilik yapsınlar, ister kötülük sen daima iyilik yap. Affet ve bazı şeylere göz yum. Sana eziyet veren şeyleri terk et, hakkı yerine getirmeye çalış. Arkadaşlarından hastalananları ziyaret et, göremediklerinin durumunu soruştur. Sana gelmeyenlerle sen alakadar ol."

“Bilmiş ol ki amel ilme uyar. Nasıl ki aza, gözün görmesi sayesinde hareket eder. Az dahi olsa amel ile ilim, çok amel ile cehaletten daha faydalıdır. Bu şuna benzer: Çölde bir adamın yanında az miktar azık bulunsa bile doğru yolu biliyorsa kurtulur. Bu adamın durumu, yanında çok azık bulunup da yolu bilmeyen adamın durumundan daha hayırlıdır. Cenab-ı Hak şöyle buyurur 'Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bunu ancak akıllı olanlar anlar.'

“Her taleben kendisini senin oğlun bilsin. İlme çalışma gayretleri her geçen gün çoğalsın. Seni dinlemeyen avamla ve pazardakilerle konuşma. Doğruyu söylemekte kimseden çekinmeyesin. İbadetin avamdan çok olsun, az olmasın. Küfür ve bidat ehli ile oturup konuşma, müsait ortam olursa dine davet et. Bu nasihatleri bizden canı gönülden kabul et. Zira bunları senin ve herkes için vasiyet ettim. Bu yolda gidesin, halkı da Hak yoluna getiresin."

“İnsanlar içerisinde Allah Teâlâ'yı çok an ki, O'nu senden öğrensinler.”

“Kötü bildiğin kimseyi, kötülüğü ile anmayıp bir iyiliğini bulup, onunla söyleyesin.”

“Komşundan gördüğün ayıp, emanettir; saklayıp, kimsenin sırrını kimseye söylemeyesin…”




    Gönderen : İSMAİL        Tarih : 8 Nisan 2014        Hit : 5738

YORUM YAZMAK İÇİN ÜYE SEVİYENİZ YETERSİZ

 

Anasayfa  İletişim